28 Haziran 2009 Pazar

ÇiKOLATA RENKLi SANATÇI ÖLDÜ MÜ?


YILLARIN BİLANÇOSU
Bu aslında çok yıllar öncesine gittiğiniz ,o toy tecrübesiz halinizle dokunduğunuz,öpüşmeyi bilmeden öptüğünüz ilk gözağrısı sevdiğinizin yıllar sonra bir gün ölüm haberini almak gibi birşey. Yıllar geçmiş toyluğunuz üzerine artık çelikten bir kasa kaplamışsınızdır ama ,derinde o ilk deneyimlerin izleri yine de saklı kalır.O yüzden yıllar geçse de çocukluk arkadaşlarınızı, ilk sevdalarınızı ve ilk kayıplarınızı unutamazsınız.Sanırım Michael Jackson da benim jenerasyonum için ciddi bir kayıp oldu. Yazlıklarda akşam yemekten sonra ,sitelerin meydanlarında çocuklar toplaşıp sosyalleşmeye çalışırdı. İşte ilk heyecanların duyulduğu o yıllarda ,birbirine dondurma ısmarlamak,langırtta birbirini yenmek gibi flört numaraları vardı. İşte o dondurma aldığınız çay bahçesinde mutlaka onun parçasına denk gelirdiniz.Çay bahçesinde televizyonda (Kuruntu ailesi) oynardı.Ya da ailecek çıkılan akşam gezintilerinde , kuruyemişçinin ya da mısırcının küçük radyosunda onun bir parçası çalardı. O ailemizin çikolata renkli sanatçıydı.Ne kadın ne erkek,üçüncü nesil kabul edilir,uzaylı diye dalga geçilirdi. E.T'nin yanına en çok yakışan dünyalı oydu. O aslında biraz da Peter Pan'ımız, büyümeyen yanımızdı.Ölümüyle galiba ergenlik yıllarımın yakın bir tanığını kaybettim.

ZAMAN TÜNELİ
Eskiden karışık kaset doldurtma diye bir kavram vardı.1980 lerin ikinci yarısında kasetçi /plakçı denilen ve genelde pasajların dipte bir köşesinde dönemin rock ve blues plaklarının raflarda dizi dizi sıralandığı karanlık küçük dükkanlarda doldurulmuş kasetler satılırdı.Aslında kasetlerin içinde en fazla 2 şarkıyı bilirdik.Çoğunlukla ya bir reklam müziğinde duyduğumuz şarkıyı ya da İzzet Öz'ün (Teleskop) programında izlediklerimizi arardık. Chris de Burg'u bir kumaş-yün reklamı ile hayatımıza sokan Sinan Çetin reklamını unutmak ne mümkün.Mesela onu (The Traveller) ismiyle değil ;'' Aksu reklamındaki müzik ''diye aramıştık :)) İşte o günlere denk gelir çikolata renkli sanatçıyla tanışmam.Hatta dün gibi aklımda..

BILLY JEAN ,BEAT IT,THRILLER
1983 yılında bir okul pikniğini hatırlıyorum. Ailemin hediye ettiği Sanyo marka iri kahverengi kılıflı walk-man 'imde Billy Jean şarkısını dinlemiştim.Kaset yine doldurma yabancı parçalardan oluşuyordu.Sonra şarkı o kadar meşhur olmuştu ki ;benim nazarımda o kaset bir hayli kıymete binmişti.Sonra işi biraz derinleştirip Thriller albümünü edindik.Herkes Michael Jackson'u konuşur olmuştu.Ama düşünsenize (Wanna be starting something) (Beat it) (Billy Jean)(The Girl is Mine) hepsi aynı albümde.Çoğumuz ev partilerinde toplanır klipte izlediğimiz dansları yapmaya çalışırdık. Özellikle Thriller'da mezardan çıkan zombilerin el hareketlerini taklit etmek ayrı bir uzmanlık alanıydı. :)) Albüm 1984 yılında toplam 7 ödül alarak rekora imza atmıştı.Şimdi düşünüyorum da,bahsettiğim ihtilalin hemen sonrası yıllarda kendi küçük dünyalarımızda başka dünyalara sığındık.Çünkü biz daha 14 yaşında heyecan,umut ve hayalleri olan ama belirsizliğin hüküm sürdüğü bir dönemin suskun nesliydik.Belki o yüzden Beat It (Yen Onu) dedik. Neyi yeneceğimizi kestiremeden.

ÇİKOLATA RENKLİ SANATÇI
Çocuğunu kolejde okutan orta gelirli aileler iyi bilir. Kendileri zor şartlarda yetişen ebeveynler umut bağladıkları evlatlarının dil öğrenip kendilerini geçmeleri hayali ile ,yüklü okul taksitlerinin altında ezilirler.Bir taraftan da hayatta farklı pencerelerin varlığı aşılanan bu çocuklarla iletişimi kopartmamak gerekir. İşte o dönem aileler de yakından tanıdı Michael Jackson'u.Pazar kahvaltılarında ışıltılı kostümü,pullu eldiveni simli çorapları sohbet konusu olurdu.Özellikle de Sezen Cumhur Önal'ın (Müzik Yelpazesi) programındaki anonslarla ünü Türkiye coğrafyasına yayıldı.Artık 7 den 77 ye ev ahalisi onu tanıyordu.''Duygulu sesi,kıvrak dansları ile şimdi de karşınızda çikolata renki sanatçı Michael Jackson geliyor' :)) Bir de Pazarları Cenk Koray'ın programında taklitleri çok yapılırdı.Hiçbirini beğenmez, kimse onun gibi ay yürüyüşü yapamıyor diye gülüşürdük.

BAD ALBÜMÜ
Aradan birkaç yıl geçti.Onu Duran Duran,Madonna ile aldatmaya başladığımız yıllardı. Ve karşımıza bu kez Bad albümü ile çıktı.You know I am bad, I am bad,really really bad.Aynı albümden (Dirty Diana) klibini hatırlıyorum. Orada rüzgarla gömleğinin arkaya savrulduğu müthiş bir sahne vardır.Tüm bu klipler, önce Ömer Karacan'ın hazırladığı müzik programlarından Betamax videolarımıza kaydedilir,sonra defalarca başa alınıp izlenirdi.Onunla ilgili hemen herşey gazetelerde haber oluyordu. Tipini değiştirmeye başlamıştı. Beyazlaşmaya çalıştığını,oksijen kapsülünde yattığını konuşurduk aramızda.Sonra kocaman bir hayvanat bahçesi bulunan Neverland'e taşınmıştı..Artık kendi platonik aşklarımız gündemin ilk sıralarını teşkil etse de,onun posteri hep duvarlarımızın bir köşesinde asılı durdu. O baştan sona ergenliğimize tanıklık ediyordu.

BLACK AND WHITE
Sonra kendi yolumuza savrulduk. Michael Jackson ;küçük kardeşlerimizin apartman önlerinde ay yürüyüşü takliti yaptığı bir adam olarak anılmaya başladı. Ta ki karşımıza Dangerous albümüyle çıkana kadar. Televizyonculuğa biraz ilgisi olanlar Black and White klibinin sonunda değişen suratların ne büyük fırtınalar koparttığını iyi hatırlayacak. O hep bunu yapıyordu. Her dönem farklı,yeni ve her yönden alışılmadık yüzüyle karşımıza çıkıp ezberlerimizi bozuyordu. Michael Jackson eskimiyordu. Popülerliğin adı kim ne derse desin hep o oluyordu. Bu kez toplumsal sorunlara eğilen şarkılarla karşımıza çıkmıştı.Ancak ,doğrusu eskisi kadar ilgimi çekmiyordu. Biz büyüyorduk,o ise halen Neverland 'de kalıyordu.

THEY DON'T CARE ABOUT US
Onunla son flörtüm (They don't care about us )klibi döneminde oldu.Artık çalışma hayatına başlamış,biraz da ergenlikten mümkün olduğunca uzaklaşmaya kodlanarak,bunu çağrıştıran anıları da kutulara koyup üstlerini kapatmış gibiydim. Ta ki eski aile dostumuz Michael ,yine bambaşka,yine müthiş ritmlerle karşımıza çıkana değin. Üstüne üstelik aileye Elvis Presley'in kızını da gelin getirmişti. Dolayısıyla sayesinde yine ailede farklı nesiller ortak sohbet konularında kesişti,Pazar kahvaltılarımız şenlendi.
SONRAKİ KAYIP YILLAR
Sonraki yıllarda hayatımdan tamamen çıktı. . Hele çocuk tacizi olayı ile gündeme geldiğinde ,onu artık ilgimi tamamen yitirdiğimi söylemeliyim. Büyümek istemeyen bir Peter Pan olarak kalması kabul edilebilirdi ama Peter Pan kılığında bir sapıksa eğer,hayatımızda yeri olamamalıydı artık. İşte bunca yaşanmışlığa rağmen,onu iteleyip ,mümkünse en uzak köşelerdeki anıların arasına yerleştirdik.Üzerine de çelik bir kapı örttük. Yaşamasına rağmen aslında anılarımızda çoktan gömmüştük onu.Ta ki geçen hafta ölüm haberini alana kadar. İşte o zaman gerçeklerle yüzleştik.Uzun süredir cildinde vitiligo,lupus ve kanser tedavisi gördüğünü,borç batağında yüzdüğünü ve eğer başarmış olsa bir ay içinde Londrada yeniden sahneye çıkmayı planladığını öğrendik. Garip bir hüzünle Peter Panı yeniden hatırladık.Zaten o hiç buralara ait olmamıştı .Belki de artık Neverland'ine ulaşmıştır.

2 yorum:

Şengül dedi ki...

canim ne kadar guzel yazmişsın, anma törenini izliyorum şimdi ntvde... star olmak kolay değil...

Canan Şanlı Tatyosyan dedi ki...

AYyyyy Dideeem.:))) Canımın içisiiin. Nasıl da güzel anlatmışsın. Nasıl da tüylerim diken diken okudum. Yine döktürmüşsün. Vallahi aynen öyle yaşandı herşey. Tüm neslimiz bunu böyle yaşadı emin ol. Ben okurken şunu hissettim. Lütfen bunun ingilizcesini, biraz da türkiye'deki o zamanları açarak yaz. Ve bunu noolursun uluslararası arenada yay. Çok ciddiyim. Bir anma sitesi vs vardır mutlaka. Lütfen bunu herkes okusun ve o dönemin türk ergenleri olan bizleri tanısın. Çook çok rica ediyorum. Seni tekrar tebrik ediyor, böyle mi duygulara tercüman olunur diye parmağımı ısırıyorum:D öptüm. Canan