13 Şubat 2009 Cuma

SANATÇININ YAŞI YOK..




Çok alakasız ama hemen içimden geçenleri yazmak istedim..Biraz önce televizyonda bir sanat kültür programında Cihan Ünal ve Nevra Serezli'nin sahnede nasıl dansettiklerini gördüm.Yeni bir oyuna başlamışlar ismi ''Altı haftada altı dans dersi''.yaşamları bir türlü kesişen iki kişinin diyalogları üzerine bir oyun. Hayat tercihleri,cinsel tercihleri farklı iki insanın dans yoluyla ruhlarının derinliklerine bir yolculuk.İlgiyle izliyordum ama bir an ekrana bakıp dondum.Arkadaşlar;en az 65 yaşında olan bu iki insanın sahnede ne güzel dansettiklerini görmeniz lazım.Öyle sadece vals değil,tango,swing yaptıklarını düşünün..O hayat enerjilerini ,o meslek disiplinlerini izlemeniz lazım..İnanın sadece 3 dakikalık bir haberdi ama benim gözlerim doldu..O birkaç dakika ekrana bakarken öyle saygı duydum ki onlara. Sanatçının yaşı yok ,bu doğru. Yaşama dört elle sarılmanın da yok.Çalışmanın yaşı yok,bir amaç için çaba sarfetmenin yaşı yok , hayatta istedikten sonra oturduğun yerden kalkmanın, silkinmenin ve hatta dansetmenin yaşı yok.Sanata şapka çıkartıyorum,sanat için emek veren tüm gerçek sanatçılara ;şapka çıkartıyorum.Profilo Kültür Merkezinde oynuyorlarmış..Hatırım için gidin ve benim için de izleyin..
BRÜKSEL'DE TİYATRO
Uzuuuun bir aradan sonra kendim için bir güzellik yaptım,Brüksel'de tiyatroya gittim.Hem de Türkçe!!Burada 10 gündür süren bir kültür sanat festivali var.İsmi 0090 ,Türkiye'deki çağdaş sanat çalışmalarını Belçika'da tanıtıyor.Daha çok Anvers kenti ağırlıklı.Ancak bu sene Brükseli de eklemişler.haber için istediler şehir dışına kamera çıkarmam için genel müdürden olur almam gerekiyormuş,şimdilik kaldı.O yüzden kamerasız,iş için değil,kendim için bir oyuna gittim.Şahika Tekand'ın bir oyununa..Stüdyo Oyuncuları grubundan ''Karanlık Korkusu'' isimli bir oyundu.Çok yoğun bir metin ve süratli diyaloglar içine oturtulmuştu.Özetle bana çok hitap etmedi ama her durumda izlemekten mutlu oldum.

7 Şubat 2009 Cumartesi

KİRAZ ÇEKİRDEĞİNDEN YASTIK







Ne demişler ögrenmenin yaşı yok arkadaşlar..Buyurunuz yeni keşfim!! Sizi kiraz çekirdekleriyle dolu boyun yastığım ile tanıştırayım..Ben yeni keşfetmiş olsam da ,bu geleneksel bir termoterapi yöntemi.Yani sıcak taş tedavisi..Özellikle Almanya İsveç gibi ülkelerde evin vazgeçilmezlerindenmiş..Bebeklerin gaz sancıları ve sezaryan ameliyatından sonra oluşan kramplar için kullanılıyormuş.Benim kendisiyle tanışmam ise son zamanlarda artan sırt ve boyun ağrılarım nedeniyle oldu.Geçen sene gittiğim doktor bu kas spazmlarının ara ara beni yoklayacağını söylemişti.Aslında işin özeti kendimi kasmamdan,yani kendinizi kasınca bir yerden acısı ;ağrısı çıkıyor..Neyse..
KULLANMASI ÇOK KOLAY
Gelelim yeni keşfime,kendisine bugün tesadüfen girdiğim dükkanda rastladım.Cezbedici hiçbir özelliği yok.Gayet sade ,gayet doğal. belki de bu yüzden pek sevdim.%100 pamuklu kumaştan torbalara temizlenip;kurutulmuş kiraz çekirdekleri konmuş.Düz kare biçiminde olanları bel , karın ve adet ağrıları için öneriliyor,uzun sosis biçiminde olanları ise sırt ve boyun agrıları için..
Yastığı alıp evde mikrodalga fırında 2.5 dakika ısıtıyorsunuz,o kadar.Sonra omzunuza sarıyorsunuz.Fırında da ısıtmak mümkün, o zaman 150 dereclik fırında en az 8 en çok 12 dakika ısıtmak gerekiyor..Kullanma kılavuzunun sonuna şöyle eklemişler !! Babaanne usulü:'' yastığı ;ısı geçirgen saplı bir gereçin içinde ;radyatör ya da sobanın üzerine koyun.''Demek ki eski zamanlarda böyle ısıtıyorlardı..
Eve gelip ;hemen mikrofırında yastığımı ısıttım, ilk koyduğumda azıcık canım yandı ama sonra alıştım.Üzerine bir de polarımın fermuarını çektim.Siz deyin Muammer Güler,ben diyeyim Muazzez Abacı formatında bir süre öyle dolaştım .Ama pek iyi geldi .Yastığımı pek sevdim.
Kiraz çekirdeklerini aynı zamanda dondurucuya koyup, şişmeler , morarmalar için ; soğuk kompres olarak da kullanmak mümkünmüş..
İSVEÇLİ FABRİKA İŞÇİLERİ
Biraz araştırınca çekirdekli yastiğimla ilgili internette ilginç birkaç hikaye buldum.En bilineni vakti zamanında İsveç'te bir kiraz likörü fabrikasında geçiyor.Likör damıtma fabrikasında çalışan işçiler ;bir süre sonra kiraz çekirdeklerinin ısıyı uzun süre hapsettiklerini farkediyor. Sonra çuvalların içine doldurdukları ve kuruttukları kiraz çekirdeklerini sobaların üzerine asıp,ısıtıyorlar.Vardiya sonlarında bu yastıkları ağrıyan kaslarının üzerine koyup kompres yapıyorlar.Nasıl ilginç değil mi? Diğer bir kaynak ;yastığın geçmişinin 13 üncü yüzyıla kadar dayandığını söylüyor.90'lı yılların sonunda Almanya'nın Münster kenti yakınlarında yapılan bir kazıda kiraz çekirdeği dolu bir yastık çıkmış.Gerçek mi araştırmak lazım.
TÜRK GİRİŞİMCİ
Efendim,hem bu kadar kolay hem bu kadar faydalı olunca neden kendi kiraz çekirdeği yastıklarımızı kendimiz yapmıyoruz dedim? Sonra internette gezinince ne gördüm..Bir Türk girişimci elbette olayı görmüş,bulmuş,çözmüş de ticaretine balıklama atlamış bile ..Buyurunuz okuyunuz..
''Adanalı işadamı Ekrem Işık; meyve suyu fabrikalarının çöpe attığı vişne ve kiraz çekirdeğinden ısı yastığı üreterek Almanya ve İsviçre`ye ihraç etmeye başladı. Adana`nın İncirlik ilçesinde kanepe üreticisi olan Ekrem Işık, iş gezisi için gittiği Çin`den hayatını değiştirecek bir bilgi ile döndü. Işık, burada gördüğü vişne ve kiraz çekirdeğinden yapılan ve fizik tedavisinde kullanılan ısı yastıkları dikkatini çekti. Türkiye`de çok sayıda meyve suyu fabrikasının işlediği vişnenin ve kirazın çekirdeğini çöpe attığını düşünen Işık, bir arkadaşı ile birlikte harekete geçti. Kurduğu Empa Dış Ticaret şirketi ile ısı yastığı üretimine soyundu. Küçük bir atölyede ürettiği binlerce ısı yastığını Almanya ve İsviçre`ye ihraç etmeye başladı. Türkiye`de bilinmiyordu Adanalı genç girişimci Ekrem Işık, Çin`de üretilen tüm ısı yastıklarının ABD`ye ihraç edildiğini öğrendiğinde çok şaşırdığını belirterek, şöyle konuştu: `Bu sistem Türkiye`de bilinmiyor. Türkiye`de romatizmal hastalıklarda fizik tedavi amaçlı su torbaları kullanılıyor. Oysa kiraz çekirdeği ısıyı daha fazla tutuyor. Vişne ve kiraz çekirdeğinden yapılan ısı yastıkları mikro dalga fırın içinde 3-5 dakika ısıtıldıktan sonra yaklaşık 3,5 saat soğumuyor. Omuz, sırt, bacak ve kol gibi kas ağrılarının tedavilerinde kullanılıyor. Isı yastıklarının iç pazarda da kullanımına başlanması için bir çalışma yapacağız. Ancak çekirdek bulmakta zorluk çekiyoruz. Geçen yıl çekirdek olmadığı için tüm talepleri karşılayamadık. Bu yıl Konya ve Niğde yöresindeki 40`a yakın meyve suyu fabrikası ile bağlantı kurduk. Kiraz hasad döneminde bu fabrikalara koyacağımız mevsimlik işçiler ile çekirdek alımı yapacağız.` İsviçre ve Almanya`nın vişne ve kiraz çekirdeği yastığından sonra saman ve yulaftan yapılma yastık talebinin de olduğunu vurgulayan Işık, yulaf ve samanın da ısı tutması sebebiyle bu yastıkların üretilmesi için kendilerine talep geldiğini kaydetti. Her üç üründen bu yıl 400 bin Euro gelir elde etmeyi amaçladıklarını kaydeden Işık,yulaftan yapılma yastıkların mikro dalga fırınlarda 1,5 dakika ısıtılması halinde 2,5 saat ısıyı koruduğunu söyledi.'' (10.05.2004-Zaman)Nasıl? Türk girişimcisi işte..
KENDİ YASTIĞINI KENDİN YAP KAMPANYASI
Biz ticaretini yapmasak da ,kendimize yarasın arkadaşlar.Bugünden tezi yok, '' kiraz çekirdeği yastıklarımızı kendimiz yapalım kampanyası başlatıyorum.'' Bakın bir yastık aşağı yukarı 350-400 gram çekirdek alıyor. yani çekirdekler gevşek bilyeler gibi içinde oynuyor. Ne çok bol,ne çok sıkı.Buradaki yastığa indirimde 8 avro verdim.Oysa yazın kilolarca kiraz yediğimiz düşünüldüğünde en azından sizin paranız cebinizde kalsın..Görüşmek üzere..

4 Şubat 2009 Çarşamba

ÖZGÜR İLE YOLLARDA


TRT ye ait bir araba var.Belçika hükümeti arabanın TRT üzerine alınmasını yasal olarak kabul etmiyor. Dolayısıyla kurum arabası ruhsatı muhabir üzerine çıkıyor..Bu hikaye ile tanışmam aynen böyle başladı..
UZUN BEKLEYİŞ
Tamamen benim dışımda gelişen ve 6 aydır sürüncemede kalan bir konu neredeyse halloldu.O mu bitti ben mi bittim ;çözemedim.Özetle hiç bilmediğim bu ülkede ;hiç bilmediğim bir şehirde avukat , tamirci,sigortacı arasında mekik dokuyarak arabanın plakasını çıkarttım.Yaşamda kimi zaman -aaa bu benim problemim değilki ,diyemiyorsunuz.Bir başınıza çareler üretmeniz gerekiyor . Bütün bu insanları kendi çabalarımla buldum,inanın çok zorlandım,çok yoruldum .Ne varki başka yolu da yoktu;yapmam gerekiyordu,özeti bu . Tek öğrendiğim siz iyiniyetle çabaladıkça ; inanın yukarıdan bir el size destek oluyor.Her hikaye sizi zorladıkça aslında kendinizi sınıyorsunuz.Öyle oldu.
İLGİNÇ NOTLAR
Gelin size biraz Belçika'da araba alım satımından bahsedeyim.Bizden oldukça değişik.Belçikada arabayı bir imza ile başkasına satabiliyorsunuz.Tek bir imza ile.Sattım mı sattım.Notere falan gitmek yok.Burada püf nokta arabanın plakasında.Plaka kişi üzerine çıkartılıyor.Nasıl??Kafa karıştırıyor değil mi?
Arabayı satan plakayı da kendi üzerinden düşüyor.Yeni sahip trafiğe çıkmak için;bir garajdan geçici bir plaka alarak ;arabayı teknik kontrolden geçirtiyor. Arabanın heryerine bakılıyor.Sağlamdır onayını alınca,bu kez sigorta şirketine gidiliyor . Ve en az 6 aylık trafik sigortası yaptırılıyor. Bu arada 5 yaşından büyük araçlara kasko yapmıyorlar.Trafik sigortası ve yıllık araba vergisi ev adresinize gönderiliyor.Yani sigorta şirketinde bir ödeme yapmıyorsunuz. Sadece faturayı kesiyorlar.Bir sonraki durak ise plaka dairesi. Plaka dairesi banka şubesini andırıyor.Sıra numarası alıyorsunuz. Siz beklerken kimileri üzerinden düştüğü plakaları dev kumbaraların içine atıyor.Sıra size gelince; adam teknik servis ve sigorta onaylarına bakıyor.
Yaklaşık 5 dakika sonra size yeni plakanızı ve ruhsatınızı basıyor.
Evet hemen oracıkta size plakayı veriyor.Ama sadece arka plakayı...Neden derseniz? İşte bunu anlamak mümkün değil.Uğraşmayın.Bu da bir sektörmüş.Siz kapının önüne gidip 15-20 avro gibi bir paraya ön plakanızı yaptırıyorsunuz. PVC ci gibi..Adam 10 saniyede koca plakayı basıyor.Size vida da veriyor..Park yerindeki aracınıza gidip,bir tornavidayla iki plakayı da takıyorsunuz.Oldu bitti..Tüm bu süreçte bana araba alım satımcısı Enver bey yardımcı oldu.
NAVİGATOR
Efendim;eğer belgeleriniz hazırsa yarım günde bütün işlemler bitiyor.Ancaak; artık plakam var,yolların fatihiyim demekle olmuyor.Yol iz bilmediğiniz bir şehirde ne yapacaksınız? Bunu da pratik bir cihazla çözüyorsunuz?Burada taksiler dahil (!!) her arabada yol gösteren navigatörler var.Adresi yazıyorsunuz ;size ekranındaki harita üzerinden gösteriyor.Hem de konuşuyor!! Dil seçenekleri içinde Türkçe de var!! Evet ;ilk iş olarak kendime bir navigatör aldım.En ucuzundan Markası Tomtom.Burada en yaygın marka bu. Türkçede 2 seçenek var.Kadın ve erkek sesi. Kadın olursa Serra,erkek olursa Özgür.Serranın sesi tam matematik öğretmeni gibi ; sevmedim.Ben Özgür'ü seçtim.
ÖZGÜR
Gelelim hikayenin sonuna.Enver bey tüm işlemler boyunca ve Özgür'ü alırken de yardımcı oldu. Ama adamın da işi gücü var. Plakaları taktıktan sonra beni Türk mahallesindeki garajın orada bıraktı. Büroya dönmem gerekiyordu.Kaldım mı bir başıma? Allahım hiç kullanmadığım bir araba, hiç bilmediğim bir şehir,hiç bilmediğim yollar. Kararttım gözümü,Özgür'le çıktık yola. Siz Özgür dediğime bakmayın,pek de kibar. Benimle ''siz'li'' konuşuyor..''Sağa dönünüz..50 metre sonra sola dönünüz'' diye diye beni büronun önüne kadar getirdi. Garaja girdim ki,yeni bir kabus. Vallahi bilgisayar oyunu gibi.Garajda TRT ye ayrılan yer bir sütunun yanında.Tam dibine ise bir araba parkedilmiş.Biraz denedim, ama açısını ayarlayamadım.Sonra canıma tak etti.Yok artık bir günde bu kadar stres bana yeter dedim. O sırada garaja giren bir çocuk gözüme takıldı.Rica ettim,parkedebilir misin diye. Şıp diye parketti. Meğer geri geri girmek lazımmış. Neyse en azından sağsalim tek parça olarak büroya ulaştım. Artık bundan sonrası Allah kerim.

2 Şubat 2009 Pazartesi

HER SEFERINDE YENI BIRI

Burada en çok eksikliğini hissettiğim yerlerden biri hiç şüphesiz İstanbul'daki kuaförüm..Bir insan her iki ayda bir ;bir başka kimliğe bürünür mü demeyin , bürünüyor arkadaşlar. Yani o koltuğa oturduğunuzda neye benzeyeceğinizi bilememek gibi bir tecrübe yaşıyorum burada. Ekim ve Aralık aylarında saçlarımı biraz da tesadüflerin sürüklemesiyle İstanbul'da kendi kuaförümde boyattım. Hatta sırf saçlarımı boyatmaya İstanbul'a geliyorum diye dalga geçtim.Hollywood starları kaşlarını aldırmaya Paris'e gidiyor ya,benim neyim eksik şekerim..Müşteri memnuniyeti içerisinde etrafa gülümseyerek baktım. Ama zamanı durdurmak mümkün değil. Günler ayları kovaladı,saç diplerini yeniden boyatma zamanı geldi .Öğle saatinde yine karşıdaki kuaförün yolunu tuttum (yok yok kural değişmedi,sabahın köründe gidip randevu almıştım) Ve yine aynı senaryo birkez daha yaşandı.Güzelim sarı röflelelerim gitti,küllü sandre diyebileceğim,bir renk ile koltuktan kalktım.Diyeceksiniz ki Arjantin benzeri,otur koltuğa bir daha yaptır.Galiba ne bütçem ne de yaşam enerjim artık bunu kaldıracak güçte değil. Biraz oluruna bırakma ,işin keyfini çıkarma eğilimine döndü benimkisi.. Yani bilgisayar oyunu gibi,hadi bakalım bu sefer de böyle olsun tavrı.. Ne yapayım? Sakil bir görüntü olmadığı sürece yaşamın getirdiği değişikliklere kendimi kapatmamaya karar verdim :)) Özetle saçlarım yine koyuldu. Dışarıda hertaraf bembeyaz,bu ortamda fena durmuyor diye düşünüyorum..