22 Mayıs 2009 Cuma

COUDENBERG-YERALTI SARAYI











Oldum olası tarihe,arkeolojiye,rutubetli yeraltı dehlizlerine bayılırım.Her adımın yankılandığı bu tarihi tüneller ,zamanın durduğu ,adeta geçmişe adım attığınız büyülü ve ürkütücü yerlerdir.Brüksel'de,hem de turistik merkezin hemen altında bir yeraltı sarayı olabileceği aklımın ucundan geçmezdi.Ta ki Belvue müzesinde ok işaretleri ve resimleriyle karşılaşana dek.Bu fırsatı kaçırmadım elbette.İsmi Coudenberg,Brüksel'in geçmişteki görkemli sarayının ismi bu.Belvue müzesinin alt koridorundan devam ettiğinizde , kendinizi bu arkeolojik alanda buluyorsunuz.
YANMIŞ SARAY
Demir merdivenlerden aşağıya inip taş koridora çıktığımda biranda dünya değişti.Kesif bir rutubet kokusu içinde pastel renkte ışıklandırılmış koridorlardan ilerledim. Bu uzun dehlizler beni nereye götürüyordu? Flamanca (soğuk tepe) anlamına gelen Coudenberg sarayı 11.yüzyıldan itibaren ,700 yıla yakın kraliyetin evsahipliğini yapmış.Ancak 1731 yılında bir yangınla yokolmuş kül olmuş gitmiş.Birçok tarihi resimde,edebi eserde bu saraydan,görkemli mimarisinden,yaşam tarzından ve eşsiz manzaralı bahçesinden bahsediliyormuş.Arkeologlar bu kaynaklardan da faydalanarak sarayı ortaya çıkarmışlar.Ve de son teknoloji ile ziyarete açmışlar. Keşfetmek de bana düştü..
KÜLTÜREL MİRAS
Bu ruh hali içinde yaklaşık yarım saat işaretlenmiş noktaların ne olduğunu okuyarak ilerledim. Sarayın mutfak penceresi. sarayın kabul salonu,sarayın bahçe kapısı denen yerlerdeki tuğlalara bakıp hayal etmeye çalıştım.Ancak yine de ufak bir hissiyatımı da iletmeden geçemeyeceğim. Elbette her coğrafyayı kendi tarihi ve birikimi ile değerlendirmek esastır.Elbette kültürel eserler bir diğeri ile kıyaslanmayacak kadar biricik ve özeldir.Ama kimi coğrafyalar kültür ve arkeoloji zengini kabul etmek lazım..En nihayetinde 1731 de yangın nedeniyle ortadan kalkan bir sarayın kalıntılarını bu derece titizlikle sunan bir yerde,kendi memleketimin çoğu Milattan önceden kalan tarihsel zenginliklerini ve arkeolojik eserlerini düşünmemek elde değil.Öyle içine doğmuşuz ki,biz ne güneşimizin,ne de kültürel mirasımızın bu derece pahabiçilmez olduğunu kavramakta zorlanıyoruz.İnanın bu tarz yerleri gezip gördükçe ,bu düşüncemin altı fosforlu kalemlerle bir kez daha çiziliyor.

Hiç yorum yok: