13 Kasım 2008 Perşembe

GİDEREK ÇELİŞİYORUM

Bu yazıyı yaklaşık 4 saat süren Avrupa Parlamentosundaki bir konferansın ardından yazıyorum.Konferansın içeriğinden çok abuk ruh halimden bahsedeceğim.4 saat boyunca Türkiye ve Mustafa Kemal Atatürk aleyhine kürsüden konuşan insanları dinledim.Ben daha önce hiç bu tarz bir konferans dinlememiştim.Galiba şoktayım.

YENİ İTHAMLAR

Bunca yıldır Türkiye üzerine yapılan eleştirilerin üzerine yenileri ekleniyor. Türkiyenin AB üyesi olması için tarihiyle geçmişiyle yüzleşmesi gerektiği vurgulanıyor. Tunceli'de yakın tarihe ait hiç duymadığım eleştiriler ardı ardına geliyor. Yeterli bilgim yok;öğrenmemişim gerçekliğini tartamıyorum. habire not alıyorum ama kelimeler diken gibi batıyor. Bir salon dolusu insan seslerini duyurmaya çalışıyor. İnsanlar oturdukları yerden söz alıyor. O ara ;gazetecilerde bir kıpırdanma oluyor.Yanımdakine soruyorum. Konuşan terör örgütünün Avrupa sorumlusu isimlerden biriymiş. Ve adam interpol tarafından Kırmızı Bültenle aranıyormuş !! Düşünün.Halen şaka mı; film mi seyrettim diyorum. Hayır söz konusu şahıs az ötemde söz alıp konuşma yaptı.Ben durumu yine algılayamadım.

UZAY BOYUTU

Üzerine ;arada; gazeteci arkadaşlarla oturuyorduk. Bana dönüp siz konferansın hepsini çekecek misiniz dediler.Ve ben garip bir şekilde (işimiz bu) dedim. Sanki her karesini belgelemem kayıt altına almam gerekir gibi. Oysa daha önce böyle bir cümle kurmaz,böyle ifade etmezdim hiçbir zaman,hiç gereği yoktu..Biraz zaman geçti, bana gülüp -sanki yayınlanacak mı ? dediler. Bu kez de pek umut taşımayan bir ifadeyle suratlarına bakıp (Sizce yayınlanır mı ?) diye sordum.cevabı çoktan belli gibi.Yani hem belgeleme meraklısı hem de yayınlanmaz diyen garip insan modeli çizdim.O zaman sen niye çalışıyorsun demezler mi adama? Ama sonra kim için çalışıyorsun sorusunu soruyor beyni insana.Ve onlara dönüp ben devlet memuruyum diyorsun. Tanrım neler oldu bana? Neyim ben muhabir mi? Nerede objektifliğim? Sonra bu kaplan gibi herşeyi kayıt altına alma merakım nereden çıktı? Ama ülkenin kurucuları yerden yere vuruluyor. Durup dinleyip eve mi gidiliyor? Burada konular yapılan işler bunlar mı? Sanırım öyle.

ÖZGÜRLÜKLER

Aslında sizinle paylaştığım bütün bunlar yaşadığım çelişkilerin dışa vuran saçmalıklarından ibaret.Ben daha önce yurt dışında ülkemin bu derece eleştirildiği bir toplantıda bulunmadım. Kime ne diyeceğimi kendimi nereye oturtacağımı bilemedim. Duyduklarım gördüklerimi kavramakta zorlandım.Eğer interpol tarafından aranan bir adam elini kolunu sallayarak o toplantı senin bu toplantı benim geziyorsa;burası nasıl bir yer? Özgürlükler ülkesi denilen yer burası mı?

Tabi tüm bunların üzerine bir de (hadi hadi haberini görelim) gibi şakalara maruz kaldım.Sonuçta kendi meslektaşlarım açısından sanırım tam anlamıyla devletinin memuru oldum.Ama zaten öyleyim.Tanrım nasıl bir yerdeyim? Ben burada giderek gördüklerime karşı yalnız ve garip hissediyorum...

AVRUPA PARLAMENTOSU
Diğer yandan yarın muhtemelen gazetelerimizde çarşaf çarşaf göreceğimiz bu konferansı onlarca salondan birinde sadece kendilerinin söyleyip kendilerinin dinlediğini söylesem? Yani ben senelerdir okuduğum tüm konferansları sanki bizim Meclis salonu gibi çıkıp konuşuyorlar sanıyordum. Oysa içeride kaç parlamenter dinliyor ona bakmak lazımmış.Yoksa salonu katılımcıların doldurmasından kolay ne var?Avrupa Parlamentosu adeta üniversite kampüsü gibi. kendi parlamento salonları ayrı. Onun dışında derslik gibi konferans salonları var. Bir parlamenterin daveti ile o salonlardan biri ayarlanıp her konuda konferans yapıyor. Durum bu. yani mesele sana konferans salonunu ayarlayacak parlamenter bulmakta. Ne kadar basite indirgedim değil mi? Diyorum ya ben bu işleri anlamıyorum.


.

1 yorum:

Adsız dedi ki...

SELAM VE HOŞ GELDİN :)
Yıllar önce 1990'ların ortalarında mesleğe başladıktan 1-2 sene sonra sormuştum "-ben kimin için çalışıyorum?" diye. Ve pek soyut bir kavram olmasa da "DEVLET İÇİN..." Cevabını bulmuştum.
Hatta trt'nin atâletli yanının bu olduğunu, her şirketin 1 (bilemedin bir de gizli 2 patronu) varken trt'nin demokrasi adına 550 bürokrasi adına bakanlıklar tsk meb vs patronu olduğunu açıklardım, trt'ye saldıran veya alay edenlere. Gazeteciliği, tarafsızlığı, yayınlattığı haberler ile övünenlere.

Ve sorardım çalıştığınız gazete-tv'nin patronu hatta ortağı veya iş ilişkisi olan 4. şahıslarla ilgili negatif bir haberi yayınlata biliyor musun???
Cevap sessizliğe gizlenmiş gözlerinde saklıydı "YOK"
O zaman gazeteci değilsin, tarafsız değilsin, haber yayınlatmıyor yayınlanması için izin alıyorsun.

Benim gibi. Bizim gibi...

Ben hiç değilse; Olabildiğince hukuk kurallarını sağlayan, "vergi ile geri alsa da :P" belli bir gelir veren, eğitim-sağlık ihtiyaçlarımı yetersiz dahi olsa gideren, sınırlarımı koruyan SOYUT BİR KAVRAMA HİZMET EDİYORUM...

Ya sizin patronlarınız!!!
Hak ettiğinize inandığınız geliri size sağlıyorlar mı? İşten çıkarıldığınızda hakkınızı, (araya Devletin mahkemelerini koymadan) alabiliyor musunuz? Veya geçtim çocuğunuzun eğitimini-sağlığını, size verilen eğitim-sağlık hizmetine ek bir eğitim imkanı sağlıyor mu patronlarınız?

YOK YOK YOK

O zaman böbürlenmeniz temel insan zaafları içindeki "BOŞ YERE BÖBÜRLENMEK" katagorisine giriyor derdim.
"Hoş son zamanlarda bazı uygulamalar değişiyor..."

Gazetecilik tarihine baktığında "Dünya veya Osmanlı" Devletin bildirilerini yayınlayan resmigazete diye bileceğimiz gazeteler dışında , "bir fikre inanmış ve o ideal peşinde koşturan toplumu uyarmak, aydınlatmak, taraftar toplamak için 4-6 sayfa yazı basan insanlar görürüz ve onlar fikirlerinin tarafıdır "tarafsız" değillerdir...

Sonra fikri olmayan veya fikrini para için satan kalemini çıkar için oynatan kişiler çıkmıştır ki onlar da "tarafsız" değillerdir.

Bir de bir ara hem ona hem ona (tabirimi maruz görün) "geydiren" kişiler vardır ki uzun yaşamamışlar veya taraf olmuşlar ve "tarafsızlık" ilkesine hizmet edememişlerdir.

Aslen pek sevmediğim ama şu sözünü dikkat ettiğim bir zat: "Gazeteleri ayakta tutan reklâm değil taraftarları (müşterileri) olmalıdır" demişti.

BELGELEME:

Bu konuda söyleyeceğim ise BELGELE...
Haber için değilse bile kendin için , bu konuşmalara ulaşmak isteyen ama ulaşamayan konu ile ilgilenen aydınlanmak isteyen Türkiye için neler planlandığını öğrenmek için BELGELE.

Bizim en büyük zaafımız belgelemenin olmaması, bilirsin. "500 yıllık osmanlı arşivini 90'larda seka'ya hammadde diye verenleri anlatmıştım bu da başka bir boyutu"

Kameraman veya kameran yorulsa-bozulsa bile BELGELE.

HD kamera, minitripot "20cm" al masanın üstüne koy yine de BELGELE.

Olmadı toplantı sırasında seskayıt cihazını çalıştır BELGELE.

Belki toplantıyı değil ama toplantıya "kırmızı bültenle aranmasına" rağmen katılan şahsı haber yap böylece BELGELE.

İŞİMİZ BU "VAKA-İ NÖVİS" çilik. (durum haberciliği)

Sen salona geldiğinde veya kayıt ettiğinde ;
"...Biraz zaman geçti, bana gülüp -sanki yayınlanacak mı ? " diyemesinler, tedirgin olsunla BELGELE.

Ve hatta eğlenmek için gülerek sor "siz!?"

ÖZGÜRLÜKLER:

"MADEM ÖÖLE İŞTE BÖÖLE..." demeli oyunu kuralına göre oynamalı ve o bahsi geçen toplantıları biz de yapmalıyız yapmalıydık. (Artık devlet eliyle mi sivil toplum örgütleri ile mi bilmem?)
Hatta bu toplantıları kırmızılı adamların katıldıkları salonların yanındaki salonlarda yapmalıyız.

BAK O ZAMAN SEN CÜMBÜŞE!!! :)