21 Eylül 2008 Pazar

PARIS VE BIR DIDEM KLASIGI

Vakit kaybetmeden başıma gelenleri anlatayım..Önce şunu belirtmem gerekir ki Paris benim için hep sevgilimle gidilmesi gereken bir yer gibi geldiğinden seyahat planlarımda hep ertelemiştim. Kısmet olmadı diyelim.Gel gör ki yaşam beni ilk kez Parisle iş için tanıştırdı..
THALYS
Hızlı trene de ilk kez bu nedenle binmiş oldum.Dışişleri bakanının Paris'te bir günlük foruma katılması nedeniye sabah 06.43 trenine binip akşam da 21.55 treniyle geri döndük. Bunları anlatıyorum çünkü gerçekten İstanbul'dan İzmit'e gider gibi binip gidiyor insanlar.Bu kadar basit olmasını ve bilet dışında hiçbir kontrolden geçmemeyi halen algılamakta zorlanıyorum.Neyse efendim kameraman arkadaşla kargalar kahvaltı etmeden tren istasyonuna geldik.Brüksel-Paris arası giden tren firmasının adı Thalys.Gittiğimizde tren yoktu.. Hatta kalkış vakti geldiğinde de yoktu..Meğer rötar yapmış.. Hızlı trenin rötar yapmasıyla güne başladık yani!! Ama daha gün içinde başıma gelecek olandan habersizdim..
PARİS
Seyahat boyunca doğal olarak uyudum.Bir saat 15 dakika sonra gelmiştik. Trenden inmemle yüzüme şehrin enerjisi çarptı. Gerçekten.İnsanlar ve beden dilleri farklıydı.Tren istasyonunun dışında kuyruk beklenen bir taksi durağı var. Bir an kendimi Beşiktaş vapur iskelesi önünde taksi bekliyor sandım.Şehrin ritmi farklı atıyordu. Sonra taksi ile toplantı salonuna gittik.Yol boyunca taksi camına yüzümü yapıştırıp sokaklara baktım. Şehir yeni uyanıyordu ama garip bir şekilde bana çok tanıdık geldi. Belli ki zor ;mücadele ile dolu; güzel görünüp yakaladığını ısıran bir şehirdi.Hiçbir yeri göremedim ama inanın İstanbul'daymış kadar da tanıdık hissettim. Sanki bir an rahat ettim;nefes almış gibi oldum.
DÖRT DUVAR
Gelelim Paris'te geçen günüme.OECD binasında yapılan toplantıda önce kartım bulunamadı. Artık bunlara alıştığım için fazla anlatmadan hızlı geçiyorum. Kameraman arkadaşın akreditasyonunu 2 gün sonra yapmıştık;onunki 30 saniyede bulundu;benimki 15 dakika sonra bulunamayıp yeniden basıldı !! Neyse içeride basın için bir oda ayrılmıştı. Paris'teki Türk gazeteciler ile tanıştım. Odadaki ekrandan da hiçbir görüntü yayınlanmadı. Özetle 8 saat sadece 4 duvara bakmış oldum. Neredesin diye sorsanız ;Paris'teydim (haha)
MÜTHİŞ MACERA
Efendiiim;gelelim günün sonuna. Dışişleri Bakanı Babacan'ın açıklamalarını ve toplantı görüntülerini Ankara'ya geçmem lazımdı. Bir gün önceden televizyonun Champ-Elysees(Şanzelize) üzerinde olduğunu öğrenmiştim.Ve sırf seyahat merakımdam internetten bulunduğumuz adres ile tv nun aynı metro hattı üzerinde olduğunu da görmüştüm.Saat 17.oo ye geliyordu. Ve İstanbula bu derece benzeyen bir şehirde akşam trafiği rezalet olmalıydı.. Nitekim çevremdeki gazeteciler de beni onayladı. En iyisi metro ile gidecektim!!!
PARIS METROSU
Daha önce hiç gelmediğim bu şehirde koşarak dışarı çıktım. Bir taksiye el etsem de durmaması metro konusunda ne derece doğru bir karar verdiğimi düşündürdü. Etraftakilere sorarak metronun girişini 5 dakikalık bir deparın sonunda buldum. Hızlıca bileti aldım,zaman geri sayıyordu. Çünkü saat 17.20 de Avrupa Vizyonu bağlantısı yapacaktım. Metro tıklım tıklımdı. İnmem için 5 durak vardı. Giderek yaklaşıyordum. Bir yandan da saate ve cep telefonuna bakıyordum.Saat 17.18 de Franklin Roosevelt durağına geldik. Ben kendimi hızla dışarı attım. Yukarı çıkmak için koşarken ..Telefonum çaldı..
BIR DIDEM KLASIGI
Karşımdakine metro koridorundayım desem de;sesin iyi geliyor bağlıyoruz dedi.Tanrım ne yapmalıydım? Toplantı notlarımı tedbir olarak bilgisayarın masaüstüne atmıştım.Fazla düşünme lüksüm yoktu. Sırt çantamı yere atıp;bilgisayarı çıkarttım. Ve yere bağdaş kurup oturdum ve başladım anlatmaya..!!! Evet Paris metrosunda yanımdan en az 300 kişi geçerken ben pantolon ceket takımımla yerde kucağında bilgisayar telefonla konuşan biriyim!!! Deli demişlerdir tabi.. Kim ne bilsin benim habere bağlantı yaptığımı!! O sırada enerji güvenliği Kafkaslardaki istikrardan falan bahsettiğimi (haha) Ancaak bununla da bitmedi.. Tam yayının sonuna gelirken bu kez hırpani tipli bir adam yanıma geldi..Ya bir dilenciydi;ya da dilenci kılığında bir polis. Kucağımdaki bilgisayara bakıp (computer..computer) dedi..benim kulağım telefonda bir yandan anlatıyorum:bir yandan elimle adama kış kış yapıyorum !!! O ısrarla (computer..) demeyi sürdürüyor;ben de iki şeyi aynı anda düşünüyorum.Biri acaba sesi yayına giriyor mudur;ikincisi bilgisayarı kaparsa ne yapıcam!!! Artık uçan hızda sözlerime noktayı koyup yayını bitirdim.Adam da baktı ki bilgisayardan umut yok;oradan uzaklaştı..Sonra sanki hiçbir şey olamışçasına bilgisayarı sırt çantama koyup yukarı çıktım. Şaka gibi.Hakkaten bir girdaptan sağsalim çıkmıştım..Ve Şanzelizedeydim...
CHAMP-ELYSEES
İnanın İstanbul gibi bir yer..Belki daha güzel binaları ya da kafeleri olabilir.Ancak şehirler de insanlar gibidir. Frekansınız ya tutar;ya tutmaz. Geldiğim andan itibaren frekansımız tuttu. Diyeceksiniz ki orası paris nasıl tutmasın? Ama hiçbir yerini görmedim. sadece insanlarını; metrosunu ve yaşamı gördüm.O nedenle de tek söyleyebileceğim bu şehri gezmek için tekrar gelmek isterim. Şanzelizede yürüyerek adresi buldum. Görüntüleri geçtim ve tekrar metroyla geri döndüm. Paris'i hiç görmedim diyebilirim.Ama meslek hayatımda hiç unutamayacağım bir
anım oldu..

5 yorum:

Adsız dedi ki...

şehri tanıyıp, talihsizlik kontenjanını da kullandığına göre, artık sevgilinle rahat rahat gelebilirsin Paris'e.. Süper...:)

Adsız dedi ki...

YAŞA İSTANBUL'UN GURURU!!!
Böyle birşey olmasa şaşardım:)
Nede olsa istanbulda bu konularda (özellikle nöbetlerde) bir nâmın var :)!!!
BİR DİDEM KLASİĞİ

Ve adam kimbilir nereden geliyordu?!
Belki MATRİX'ten.
Belki compüter sende kalsın telefonu ver geçiş yapacaaam diyordu?! :)

Adsız dedi ki...

evet akşam okudum da 2.paragraf kötü olmuş :)

Ben dedi ki...

didemcim supersin, valla filmlerdeki gibi olmus. TRT seninle gurur duyuyor (herhalde)

Adsız dedi ki...

biz duyuyoruz