18 Eylül 2008 Perşembe

STRAZBURG SABAHI
















Cumartesi sabahı biraz havanın kapalı olması biraz da yağmurun etkisiyle ancak 09.30 da giyinip kendimi sokağa attım.Öyle ya trenin kalkmasına 5 saat vardı.Ne görebilirsem yanımda kar kalacaktı.Ne yağmur dinledim ne uykusuzluk. Zaten dolaştıkça ruhum dinlendi ihtiyacım olan da buydu.
PETITE FRANCE
Efendim geceden haritada belirlemiştim. Bulunduğum gara çok yakın bir mesafede Küçük Fransa adı verilen bir yer vardı. Strazburgun en turistik köşesi de denilebilir. Nehir etrafına yapılan evler yüzyıllara rağmen halen aynı büyüleyici masalsı görüntüleriyle karşıladı beni.Bir yandan yağmur yağıyor ,puslu bir hava nehirde ördekler yüzüyor;hafif üşüyüp evlere bakıyorsunuz;şiirsel bir manzara.
TARIHCE
Alsace bölgesinin bir ili olan Strazburgun tarihi 2 bin yıl öncesine kadar gidiyor.Roma İmparatorluğu döneminde bölge önemli bir askeri karargahmış.Romalılar kaplıca kavramını da bölgeye o zaman getirmiş. Baden baden bölgesi bu bölgeden 50 kilometre uzaklıkta ama şu an Almanya topraklarında. Zaten strazburg kelimesi de Yol üzerindeki kent;köprü kent anlamına geliyor.Tarih boyunca da bir Almanların egemenliğine geçmiş bir Fransızların.
VEBA
Gelelim kentin asrın Kara Ölümü veba ile olan ilşkisine.1348 yılında Avrupa'da vebadan 25 milyona yakın insan ölüyor. Ve söylenti bu ya;salgını Yahudilerin Hristiyanların su kuyularına zehir atarak çıkarttıkları dedikodusu kulaktan kulağa yayılıyor.Bunun üzerine Avrupa genelinde 200 köyde Yahudiler feci şekilde yakılıp katlediliyor.İşte Strazburgda da 14 Şubat 1349 Aziz Valentin gününde 2 bin Yahudi tahta bir platformda yakılıyor ve tüm mal varlıklarına el konuluyor. Bununla da bitmiyor.Yahudilerin 100 yıl Strazburga girmesi yasaklanıyor.Bu yasak 20 yıl devam etse de 18.yüzyıla kadar tam 400 yıl akşam saat 22.00 den sonra kentte yahudilerin kalmasına izin verilmiyor.Hatta saat tam 22.00 de Grüselhorn adı verilen bir '' git borusu' çalınıyor.Tüm bunların ardından yüzyıllar sonra aynı kentin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine ev sahipliği yapması da hayli ilginç geliyor.
ALMAN-FRANSIZ ETKİSİ
Strazburg küçük olmasına rağmen tarine çok şey sığdırmış.Kutsal Roma-Cermen İmparatorluğu’nun en önemli kentlerinden biri olmuş, hümanist hareketin öncülüğünü yapmış, Roterdamlı Erasmus’u barındırmış, Reform’un en yoğun yaşandığı merkezlerden biri olmuş, 1438 de Gutenberg’in matbaayı icad ettiği kent olarak tarihe geçmiş Strasbourg. 1681 yılında Almanlar’dan bu kez Fransızların eline geçmiş. Fransızların eline geçmesiyle birlikte, politik, dinsel ve estetik açıdan değişmeye başlamış. Marie Antoinette ve Mozart da Strasbourg’a sık sık gelmişler. Avrupa’nın en eski üniversitelerinden birine sahip Strasbourg’un tarihteki ünlü öğrencilerinden biri de ünlü Alman yazar Goethe olmuş. Kent Fransızların eline geçtikten sonra yavaş yavaş aristokrasinin, ardından da burjavizinin yerleşim merkezlerinden biri haline gelmiş. Strasbourg’un bugün Fransa ve Avrupa’da refah düzeyinin en yüksek olduğu kentlerden biri olmasının ardında bu tarih yatıyor. 1789 Fransız devrimi ile Napolyon savaşları Strasbourg’u Fransa’ya iyice entegre etmiş. Fransızların dünyaca ünlü milli marşı olan “La Marseillaise” Strasbourg’ta bestelenmiş. 19. yüzyılın ikinci yarısında Almanlar kenti yeniden ele geçirerek kendi mimari stillerini empoze etmeye başlamış. Kayser II. Wilhelm döneminde büyük bahçeli ve çiçekli binalar inşa edilmiş. Fransa’nın 7. büyük kenti olan Strasbourg kent olarak 1988’den bu yana UNESCO’nun “insanlık mirası” listesinde bulunuyor. Bu ansiklopedik bilgilerin ışığında bir de ne öğrendim.İstanbul ile kardeş şehirmiş.
KATEDRAL
Efendim ben bu düşüncelerle sokak aralarında yaklaşık 2 saat boyunca sırıksıklam oldum.Son olarak rotamı katedrale doğru çevirdim.İçinde dünyanın en eski astronomik saatlerinden birini barındırdığını da duyunca;onu da görmek istedim.

3 yorum:

Unknown dedi ki...

very very nice shots!
tnx for share
greetings from italy
Marius

Adsız dedi ki...

bekliyeceğiz...

Adsız dedi ki...

bu aralarda İtalya'ya gittin mi???

ve KİM KİMİ VURMUŞ?