29 Eylül 2009 Salı

DOGUMGUNU GUZERGAHI

(İlk defa bir güzellik yapıp müzik ekleyeyim dedim.Ama maalesef ses montajı yapamadım. Kulaklarınız için üzgünüm :) )

Efendim ;25 Eylül doğumgünümdü.Malum ailem ve arkadaşlardan uzağım.Madem işbaşa düştü,doğumgünümde kendime vereceğim ve en çok seveceğim hediye ne olabilir diye düşündüm. Cevap belliydi. Bir seyahat!! Ancak sanki doğumgünüm süpriz bir gelişmeymişçesine (!) yumurta kapıya dayanıp ,son dakika harekete geçince neredeyse kalacak yer bulamıyordum :)) Neyse efendim,bendeniz Cumartesi sabahı 07.15 trenine binerek hiçbir hazırlık ve harita bilgisi olmadan Amsterdam'a hareket ettim.

KANALLAR KENTİ

Buraya gelmeden çok önce merak ettiğim önemli merkezlerden biri Amsterdam. İlk kez Şubat ayında hatırlayacaksınız uçak düşünce gitmiştim. Ancak sadece havalimanını görüp gelmem de unutulur gibi değildi.Bu kez şeytanın bacağını kırayım diye erkenden yola çıktım. Trenle yolculuk 3 saat sürüyor.Otele eşyaları bırakıp dışarıya çıkmam öğlen saat 12.00 yi buldu. Yarım günde ne görebileceksem kardır diyerek ,kendimi sokaklara attım. Meğer pekçok dükkan saat 18 de kapanmıyormuş ama bunu başlarken bilmiyordum :))Bu nedenle çok kısıtlı zamanda üstünkörü bir gezi yaptım.

VAN GOGH MÜZESİ

İlk hedefim doğruca Van Gogh müzesine gitmek oldu.Senelerdir hayalini kurduğum bu müzeye geldiğime inanamıyordum.Toplam 4 katlı müzenin ilk 2 katı Van Gogh'un eserlerine,diğer katları dönem arkadaşları ve etkilendiği ressamlara ayrılmıştı.Heyecanla kuyrukta adım adım ilerledim.Yıllarca reprodüksiyon posterlerine aşina olduğumuz Van Gogh'un (Ayçiçekleri, Yatak odası )gibi tabloları birkaç metre ötemde duruyordu.Gözlerime inanamadan baktım. Hatta kuyruktan çıkıp geri gidip tekrar tekrar baktım.Farklı renkte farklı kültürde onlarca millettten insanla birlikte ardı ardına dizilip, dünyada konuşulan ortak bir dilin ,sanatın evrenselliğinin tadına vardım.Ruhum beslendi.

SOKAKLAR DÜKKANLAR

Müzeden sonra ,otelden verdikleri harita eşliğinde, kanallar arasında ilerledim.Sokakları kesen onlarca kanalın yanından yürüyerek bu kez Anna Frank müzesine doğru gittim. Hani Nazi işgalinde saklandığı sığınakta küçük kızın tuttuğu acıklı günlüğü hatırlarsınız. İşte o günlüğün yazıldığı ev müze haline getirilmiş. Ancak adrese ulaştığımda ,önündeki kuyruğun ucu bucağı görünmüyordu.Bilet almam bile en az 1 saat sürecekti. Ani bir kararla vazgeçip yaşayan Amsterdam'ın dükkanlarına ve alışveriş merkezine yöneldim. Amsterdam enerjisi yüksek bir şehir.Sokaklarda genç bir nüfus var.Tahmin edrsiniz ki Brüksel'de olmayan onlarca dükkana girdim. Ama onları ,birkaç saat içinde kapanacaklarını düşünerek ,delicesine bir koşturmayla, müthiş bir sürat içinde gezdim.Hiçbirine doğru düzgün bakamadım desem yeridir. Durmadan yürüdüm.(Yürürken de Özlem'le çoraplarımızın delindiği Prag gezimizin kulaklarını çınlattım)

RED LIGHT STREET

Akşam 18'e doğru pilim bitmek üzereydi.Hemen birşeyler yemeliydim.Kendimi bir Arjantin restaurantına attım. Orjinali gibi olmasa da ,yine de leziz bir biftek beni kendime getirdi.Hava kararıyordu ve rota belliydi.Yine minik haritama bakarak bu kez Amsterdam'ın meşhur Red Light Street'ine gittim.Kırmızı Fener Sokağı'nda dünyanın en eski mesleği icra ediliyor.Dar sokaklar içindeki küçük vitrinlerde müşteri bekleyen kadınlar bulunuyor.Açık olan vitrinlerin tepesinde kırmızı sokak lambaları yanıyor.Hertarafta kameraların bulunduğu bu dar sokaklarda kalabalıktan yürümek pek de mümkün değil .Çünkü ortam tam bir panayır alanına dönüşmüş. Samimiyetle söylemeliyim,fazla turistik buldum.Neden derseniz,çoluk,çocuk onlarca insan ,fiilen aslında genelevlerin bulunduğu ve hayat kadınlarının çalıştığı sokaklar arasında bir panayır havasında yürüyorsunuz. Sanki çekirdek çitleyip ,bir insan bahçesini gezer gibi geziniyorsunuz aralarında.Dünyanın hiçbir yerinde sektör bu derece karikatürize olmamıştır diye düşünüyorum.

COFFE SHOPLAR

Red light streetin hemen arka sokaklarında ise hafif uyuşturucuların devlet kontrolünde serbeste satıldığı mekanlar var.Camlarında (No Alcohol) yazan bu dükkanlarda envai çeşit esrar satışı yapılıyor. Ayrıca esrarlı kekler,lolipoplar vitrinleri süslüyor.Alışmayınca,bunları görmek garip geliyor orası kesin. Ama yine herşeyin fazla steril ve fazla kontrol altında olması dikkatinizi çekiyor. Hani şu özgürlükler şehri sloganı biraz reklam kokuyor bana kalırsa.Amsterdam isteyene geçici bir bir kontrol kaybı yaşatan oysa gayet kontrol altında bir şehir gibi.Amsterdam ne Bangkok ,ne de Buenos Aires.Belki ilk gençlik yıllarında olanlar için ilginç bir deneyim olabilir.Gördüğüm kadarıyla şehrin hedef kitlesi de zaten çoğunlukla gençler..

YENİ GÜZERGAH

Bu şehir beni daha çok görselliği ve sanat eserleriyle büyüledi.Kanalları,mimarisi ve pozitif enerjisiyle çok hoşuma gitti.Süper hızlı geçen yarım günün sonunda kendimi yorgunluktan bitmiş bir halde otele attım.Ertesi gün Amsterdam'dan ayrılıp Eftaling eğlence parkına gidecektim :))

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Hüzünle başlayan bir müzik tam bizim kız el diyarlarda ne yapıyor derken ÇİZMELER!!!
EVET EVET!!! bizimkinin keyfi yerinde dedirten fotografların başladığı an...
Vallahi o kafeler kırmızılı sokaklar ve mavi filler olmasa fon müziği "Neden geldim brüksele off aman aman..." olacaktı :P
Bir de adamlar daha egzantrik biz daha doğalız daha gerçekciyiz bir daha belli oldu, baksana onlar belkide hiç görmedikleri fillerin alacalı bulacalı heykellerini\maskotlarını sergiliyorlar biz ise hiç görmediysek senede bir defa kurban bayramında kaçtığında gördüğümüz inekleri sergiliyoruz... :)

İYİ Kİ DOĞDUN VE HAYATIMIZA RENK GELDİ :)