27 Kasım 2008 Perşembe

EKRANDAKİ TANIDIK YÜZ

Dün işyerinde çok ilginç bir şey oldu..Bir yandan internete ;diğer yandan televizyonda haberlere bakıyordum.Yani gözüm bilgisayarda kulağım televizyonda.(Elim işte ;gözüm oynaşta !!)Euronews kanalı açıktı. hani nasıl aynı kaseti arabada 2 üç kez dinlemeye başlarsınız ve döndükçe kabak tadı verir,ben de bir süre sonra aynı adamın yarım saatte bir bağırtısını dinlemekten yoruldum..Bangkok havalimanında mahsur kalan bir Amerikalı turist karşısındaki kısa boylu Tay kadına bağırıp duruyordu..'' I want to go to Phuket!! Hayır ;adam ülkede iç savaş çıkacak aman memlekete döneyim demiyor da,nedense (!!) halen Phukete gideyim diye tutturmuş..Phukette ne varsa (haha!!) Neyse kanalı değiştirdim.

CANLI YAYIN

Çevirdiğim kanalda ise Hindistan'daki patlamalar birinci haberdi.Hatta bir bayan muhabirle canlı bağlantı vardı. İzlerken bir anda kadının çevresindeki kalabalık koruma çemberini daralttı ve muhabiri sıkıştırmaya başladı. Hem sinirli bir şekilde bağırıyor hem de kadına doğru hareket ediyorlardı. Yani kadın aralarında kaldı. Ama ilginç olan ve takdir ettiğim,önce biraz korktu ama sonra birden taktik değiştirdi. Kendisine doğru elini kolunu sallayan adama -Gel dedi.. Gel ne derdin varsa söyle.. Bu sefer adam şaşırdı. Kameraya doğru baktı. Kadına baktı.birşeyler dedi ama adamın ingilizcesi çok iyi değildi ve belli ki böyle bir teklif beklemiyordu.. Poker gibi,dişe diş oldu yani.. Sonra zaten hemen yayını kestiler.. Duygusal bir kalabalık muhabirimiz durum sakinleşince yeniden bağlanacak falan dediler.. Aslında kadın muhabir çok riskli bir iş yaptı ama bir yandan da belki ezilmekten kurtuldu..Yoruma açık..

EKRANDAKİ YÜZ

CNN stüdyoya dönünce ben de kafamı bilgisayara döndürdüm. Tekrar baktığımda birden durdum. Ekranda bir resim vardı ve ben onu bir yerden tanıyordum..Aynen şöyle düşündüm.. Bu adamı nereden tanıyorum? Brüksel'de çalışan CNN muhabiri mi? O zaman Hindistan'da işi ne? Hindistan'daki elin adamını ben nereden tanıyayım? Ama hiç yabancı değil..Derken alttaki ismine baktım.. Sajjad Karim-Avrupalı parlamenter yazıyordu..

KKTC SERGİSİ

Evet tanıyordum,hatta tanışmıştım bile..Bundan 10 gün kadar önce Avrupa parlamentosunda bir KKTc sergisi açılmıştı. Malum parlamentoda herhangi bir etkinlik yapmak için bir parlamenter bulup kendini davet ettirmek lazım. Bundan daha önce de bahsetmiştim.İşte bu Müslüman olan İngiliz Konservatif parti milletvekili de KKTC ye destek veriyor. Yani onun girişimiyle sergi Avrupa Parlamentosunda yer buldu. Özetle ben de gidip röportaj yapmıştım. Adam 10 gün sonra yine karşımdaydı ama bu kez son yılların en önemli terör saldırısının görgü tanığı olarak..Bir seminer için gittiği Hindistan Mumbai'de olayların arasında kalmıştı ve televizyona bağlantı yapıyordu..

TRT DENEMESİ

O an kafamı çevirip işime dönebilirdim ama yapamadım. Karnımda bir karıncalanma,o meşhur içten gelen dürtükleme hissi geldi buldu beni..Bir sonuç alır mıydım bilmiyorum ama bu durumu Ankara yayın ekibine haber vermem gerekiyordu. Eğer buradaki KKTC heyetinde cep telefonu varsa ,ki tahminim vardı,TRT de adamla röp yapabilirdi. Ankaraya sordum,bir dene dediler..Uğraştım ama gel gör ki maalesef KKTC heyetinde adamın cep telefonu çıkmadı. Sekreteri aracılığıyla iletişim kurmuşlar!! Bu da ayrı şaşılacak şey ya neyse.. Parlamentoyu aradım,bize mail atın, başvuruları kendisine soruyoruz dediler. Yani o işten de bir sonuç gelmeyeceği belliydi..Gelmedi..Ama en azından denemiş oldum.

SIX DEGREES OF SEPERATION

Sosyal psikolog Stanley Milgram'ın 1967 yılında ortaya attığı teoriye göre dünyadaki herkes birbirine 6 kişi uzaklıktadır. Dünyanın bir ucundaki bir insanın diğer uçta başka bir insana altı kişi aracılığıyla ulaşabileceğini söyleyen bir teori. Ve size ne diyeceğim.. Dün biran bunun gerçek olabileceğini hissettim.Nereden nereye değil mi? Diğer yanda yaşamın bilinmezliğini bir kez daha düşündüm. Yarın nerede ne olacağı belli değil.Yaşam kesişmeler ve teğet geçmelerden mi ibaret?Aslında beni biraz tedirgin ediyor ama aynı zamanda garip bir büyüsü var..Her an herşey değişebilir diyor cılız bir ses..Kimbilir..

24 Kasım 2008 Pazartesi

UNUTMADAN NOT EDEYİM..

TELEVİZYON
İlk olarak müjdeyi vereyim..Cumartesi eve televizyon bağlandı.Yahu arkadaşlar, televizyon yaşantımızda ne çok yer kaplıyormuş, yokluğunda anladım. Seyretmesek de sanırım ses önemli.. Veee bu süreyi verimli bir duruma çevirmeyi de hafiften becerdim diyelim.. Gecenin sessizliğini paylaştığım son 2 ay boyunca pek güzel kitap okudum..Hatta gece bırakıp sabah 07 de uyanıp devam ettim..Dikkatimi hiçbir şey dağıtmadı,kendi zihnim dışında..(haha) Gelelim son duruma.. Efendim Belçikada Türk kanallarına malum uydu ile bağlanılıyor.Ayrıca Türk kanallarına internetten bağlanmak daha ucuz oluyormuş.Evde uydu bağlantısı olduğu söylendi ama hangi cihaz ne işe yarıyor anlamadım.Ne eksikse biri baksın bana söylesin;tamamlayayım istedim , ancak bir türlü teknisyen gelmedi.Neyse en sonunda Cumartesi gelen Türk teknisyen geçici olarak televizyonu uyduya bağladı. Şu anda TRT 1;TRT 2;SKY TURK ü izliyorum. Ayrıca bir de İspanyol kanal çıkıyor ki değmeyin keyfime..Asıl operasyon interneti bağlatınca gerçekleşecek. O zaman Digitürkü izleme şansım olacakmış.Ama önce internet bağlatmak şart.Hadi sorun bakalım bu iş ne zaman olacak diye..Geçen hafta internet için başvurdum ve bana 16 Aralık için gün verdiler!! İnanabiliyor musunuz?Tam 3 hafta bekleyeceğim..Süper değil mi?? Herşeyi bekliyorsun,herşey randevuyla..
DVD
Televizyonla beraber kendime en ucuzundan herşeyi oynatan bir DVD aldım. Cumartesi keyifle bir kitapçıya gidip kendime film seçtim. Gelelim buradaki başka bir soruna. Zevkle izlediğim tüm Avrupa filmleri burada maalesef orjinal dilinde ve İngilizce altyazı yok. Bir yığın film var ama hepsi Fransızca !! Kaldım mı Hollywood sinemasına? Madem sonuç kaçınılmaz onun üzerine ben de hedefe 12 den nişan aldım.Gidip bir James Bond filmi aldım.!! Casino Royale. İzlememiştim. Ayrıca yenisi sinemada vizyona gireceği için indirimdeydi.Fena da olmadı.Pazar günü evde Daniel Craig ile görsel bir şölen vardı (haha)

TERZİ
Hatırlayacaksınız,burada ilk kez fön çektirip 35 avro verdiğimde Türkiye'deki kuaförler orada ne bekliyorlar demiştim..Efendim portföyü genişletiyorum..Gruba terzileri de katmaya karar verdim..Şimdi hikayemiz Türkiye'den aldığım bir kaç pantolon ve eteğin astarının sökülmesi ile başladı. Evin hemen yakınında bir terzi dükkanı keşfettim.Paçaları diktireceğim ama sorunu adama nasıl anlatayım? Sonra buldum..Önce ''Pantalon'' deyip ve sonra elimle makas işareti yaparak adamla kızılderili usulü anlaştım.(haha) Sonra saati gösterip ne zaman getireceğimi sordum. Adam da bir kağıda çalışma saatlerini yazdı. Ertesi gün pantolon ve eteği götürdüm. Cumartesi günü almam gerekiyordu. İstediği parayı duyunca (pardon onu da kağıda yazdı.. okuyunca;ufak bir şok yaşadım) Kaç para verdim biliyor mususnuz? 36 avro.. Ne için? 3 pantalon paçasını kısaltmak ve sökülen 1 etek astarını dikmek için..Olağanüstü değil mi? Bizde 36 avro ile pantalon alırsınız haksız mıyım?

TÜRK KAHVESİ
Cumartesi evin etrafında alışverişteyken bir pasajın içinde çay ve kahve satan bir dükkan dikkatimi çekti. Aslında çaylara bakmak için içeri girmiştim. Arkadan gelen müşteri kahve çektirince ben de dükkanı kaplayan mis gibi kokuyu içime çektim..Sonra aklıma geldi.Acaba Türk kahvesi de çekiliyor muydu?? Bir deneme yapıp kadına (Cafe Turka) dedim. Kadın (Ambassadour) isimli çekirdeği gösterdi. En pahalısı da oydu. Kilosu 14,80 mi ne öyle bir şey..En az 250 gram alınıyormuş..Biraz çok tabi ama ne diyeceğim. Koşarak eve geldim. Ev sahiplerinden kalan bakır cezveyi buldum.Ocağı yaktım.Ancak bana tek garip gelen şey ,kahveyi elektrikli ocakta pişirmek oldu..Hani mavi alevin cezvenin kenarını yalamasını göremedim ya;sanki birşey eksikmiş gibi geldi.Sonuç mu? valla fena değil.. Gayet başarılı diyebilirim..

OTURMA KARTI
Yaklaşık 1 ay önce başvurduğum Belediyeden randevu kağıdı Cuma günü geldi. Arayınca Pazartesi sabahına belediyey çağırdılar. yanımda Dışişlerinin verdiği 5 aylık basın kartı ;2 resim ve 15 avro götürmem isteniyordu. Meğer şansıma bu ay elektronik karta geçmişler o nedenle götürdüğüm resimleri kabul etmediler. Sabahın kör ayazında otomatik makinada resim çektirmek zorunda kaldım.Sonuç felaket (haha) Neyse malum kartı almam için en az 3 hafta daha beklemem gerekecekmiş. Eve banka kartı gibi mektupla pin ve puk numaraları gönderiliyormuş. Sonra da belediyeye gidip o şifrelerle kart açılıyormuş..Tabi yine ne oldu. Normalde 1 yıllık oturma vizesi verildiği halde basın kartım şu an 5 aylık olduğu için oturma iznimi de 6 aylık verdiler.Yani tüm bu süreç 6 ay sonra yeniden yaşanacak. Herşey gıdım gıdım ama neyse ne. Üzerinde durduğum da yok. Belediyenin müdürü benimle direk ilgileniyor. Elinden geldiğince yardımcı da oluyor.ben de ona aklıma gelen bütün soruları soruyorum. Çünkü burada tek sıkıntım sistemi bilmemek ve flamanca-fransızca olan yasal yazılı dilleri anlamamak. Ama görünen o ki yabancılara kapılar ağır ağır açılıyor. Bu da şaşırtıcı değil.Hatta bir yerden sonra gülüyor insan..Kadın iyiniyetiyle bana alacağım kartın son halini göstermek için kendi kartını eline alıp dedi ki..İşte kart bu; ancak biz AB mensupları için kartlar mavi; siz henüz üye olmadığınız için sizin ki pembe olacak.Güldüm,Valla dedim,''daha bile iyiymiş'' (haha)Ne diyeceksin..Görüşmek üzere..

19 Kasım 2008 Çarşamba

FARKLI BAKMAK


Yoğun geçen 2 günün ardından Brüksel'e döndüm. Ne yaptım ne ettim hemen iki satır da olsa yazayım istedim. Öncelikle yorumlarınızı keyifle takip ediyorum;haberiniz olsun.Ne kadar az zamanın kendime kaldığını biliyorsunuz artık. Ama size anlatacak birkaç hikayem yok değil..
CERN
Cenevre'de ilk gün Başbakanı otelin önünde karşıladık. Hoş bizim için yol kaldırımdan karşıya geçmek anlamına geldi (haha)Efendim aynı gün beni heyecanlandıran güzel bir gelişme oldu. Başbakan CERN (Avrupa Nükleer araştırmalar enstitüsü)'nü ziyaret etti.Tabi peşinden de biz!!Aylardır beni heyecanlandıran en ilginç konulardan biri bu ama maalesef bizi deney alanına almadılar!! Sadece 10 kişi ile sınırlı tutulan gezi sırasında biz yerin 100 metre üzerinde bekledik. Ancak yine de güzel olan orada çalışan Türk bilimadamlarımız ile tanışmak oldu.Orada staj yapmaya gelen Türk öğrencileri gördük.Kontrol merkezini gezdik.Daha çok bilmek, gezmek, sormak isterdim ama klasik bir Başbakan takibi şeklinde depar atarak başladı bitti.Bu arada ufak bir not: Başbakana en üst düzey güvenlik uygulandı. Önümüz arkamız eskortlar,düğün alayı gibi Cenevre sokaklarından ilerledik. Yolu kestikleri için biz çift şeritli yolda sol şeritten gittik!! Ben şahsen çok alışık olduğum için hiç sorgulamadım. Ama tüm elçilik çalışanları ve Türk gazeteciler bu uygulamanın İsviçre'de inanılmaz olduğunu savundular. hatta biri dedi ki 30 senedir Cenevrede çalışıyorum,böyle şey görmedim.Bir diğeri ise bir marketin önünde tek başına kendi halinde duran eski BM genel sekreteri Kofi Annan ile karşılaştığını ve gidip sohbet ettiğini anlatıyordu.Özetle Cenevre'nin sakin,düzenli hayatına renk kattık..:))
CENEVRE TURU
Başbakanı otele bıraktıktan sonra Cenevre'deki EBU binasına gidip görüntüleri geçtim.Sonra 2 saat bile olsa Cenevre'yi görmeye kararlıydım.Plan aşamasında konuya İHA muhabiri arkadaşım Sertaç da dahil oldu.Önce biraz yürüyüp şehir merkezine gittik. Cenevre 400 bin kişilik bir yermiş.Saat 20.00 olmasına rağmen sokaklar o kadar boş ki,gerçekten kavrayamıyorsunuz.. İstanbul gibi bir yerden gelince bana heryer acayip boş ve sakin geliyor.Cenevre'de heryer otel,saatçi ve banka,ama üzerlerinde (private banking ) yazıyor!! Sonra en komik etkinlik şu oldu. Dönüş yolunda Four Seasons otelinin önünden geçiyorduk. Otelin tam köşesinde barı var. Önünde son model arabalar.Dedik ki-yani 1 kadeh içki kaç para olabilir.. Meğer 1 yemek parasıymış!! Ama olsun. En azından insanları ,ortamı görmüş oldum. Ve samimiyetle söylüyorum ki İstanbul'u hiçbir yere değişmem arkadaşlar.
MEDENİYETLER İTTİFAKI KUBBESİ
Efendim ertesi sabah erkenden Birleşmiş Milletler'in cenevre'deki merkez binasına gittik..Zaten ziyaretin maksadı da medeniyetler ittifakı ve insan hakları salonunun açılışıydı. Biz de malum eşbaşkanı ülkelerden biri olunca,konu bizi de yakından ilgilendiriyordu.Tüm tören, konuşmalar bir tarafa,söyleyeceğim ben kubbeyi görünce pek bir içim ısınmadı.Ne yalan söyleyeyim.Damlataş mağarası gibi sarkık ve dikiklerden oluşan bir tavan düşünün,farklı materyallerden cisimler yırtılmış,delinmiş,hepsi tavanda..Ve değişik renklerde oldukları belli bu karmaşık cisimlerin sarkıkların üzerinin çamurla yıkandığını düşünün..Yani aralardan alttaki rengi ya görüyorsun ya görmüyorsun..Ana fikir ise şu..Tavana farklı noktalardan bakınca renkler farklı görünüyormuş.. Samimiyetle en fazla daha az çamurlu görünüyordur ya neyse. Ama medeniyetler ittifakının özünde farklı bakabilmek fikri yatıyor. Üzerlerini kaplayan çimento renkli bulamaç ise onları birarada tutan bir bütünlük bir deniz aslında. Yani güzel görünmüyor, sadece farklı cisimler,sarkıklar,dikikler bir bütünün içinde yer alıyor.Anlamak için birçok açıdan bakmakta fayda var.Yani düşününce kaç paragraf yazı çıkar.Özetle gerçekten 18 milyon dolar harcanan bir tavanın kubbesinde bu derece yenilikçi bir sanat yaklaşımı beklemiyorsunuz.Ben de dinlemesem anlamazdım.Adamlar anlattıkça şaşkın gözlerle saatlerce tavana baktım!! (haha)

17 Kasım 2008 Pazartesi

BARDAKSIZ HOTEL


Efendim;yeni bir koşturmanın başındayım..Size Cenevre'den yazıyorum.Cuma günü gideceğimiz belli oldu.yarın burada Birleşmiş milletler binasında bir salon açılışı var. Önce Devlet bakanı gelecek diye biliyorduk. Pazar sabahı acı acı çalan telefon yeni bir şeylerin habercisiydi. Meğer Başbakan da Amerika seyahati dönüşü törene katılacakmış. Malum Medeniyetler İttifakı projesinin mimarlarından ya.Bu sayede kendimizi erkenden burada bulduk..
ORGANİZASYON
Bulduk diyorum da,Pazar sabahı biletleri değiştirme ,kalacak ucuz ve mekana yakın yer bulma gibi tüm işler tabi yine benim yapacaklarım arasındaydı. Neyse bileti hallettikten sonra bu kez internetten otelleri sormaya başladım. Havalimanı otelleri dahil heryer doluydu ve bulduklarımda 450 isviçre frankı gibi absürd rakamlar söylediler. İş başa düştü,bu sefer (Bed and breakfast) oda kahvaltı yerleri taramaya başladım. Ve büyük bir şans eseri mekana çok yakın Kempinsky otelinin hemen karşısında bir otel buldum. Fiyatı da yövmiye standartını geçmiyor. Malum yurtdışı bürolarda konaklamayı ödemiyorlar..Bilmiyordunuz değil mi? Evet ben de buraya gelene kadar bilmiyordum. O yüzden konaklamalı gezilerde ekibin moralini yüksek tutmak için; hem uygun fiyatlı yer aramak ;hem işleri zamanında yetiştirmek gibi sorumluluklarım var.Neyse efendim; hakkaten otel merkezi bir yerde..
ASABİ RESEPSİYONİST
Dün konuştuğum kadın sabah 08 de kapıyı birinin açacağını söyledi. Nitekim burası bir binanın birinci katında bir büyük daire. Salonu mutfağı var ve sanırım 7 odaya bölmüşler. Aslında ev gibi. Ancak gel gör ki kapıyı açan hafif Asya melezi kısa boylu resepsiyonist ne zaman ki iş parayı ödemeye geldi tırnaklarını gösterdi. Dün konuştuğum kadın bana indirim yapacağını söylemişti. Bu ise açtı ağzını yumdu gözünü.-Olmaz; dünkünün indirim yapma yetkisi yok falan filan..Neyse ben akşam o kadını görüp bir kez daha konuşmadan parayı vermedim tabi.Sonra ne mi oldu? Sabah 08. Zaten 5 te yola çıkmışım. Bir kahve içmek istedim. Kadına kahve sordum. Ne oldu biliyor musunuz?Olmaz dedi.!! Kahve ,yarın sabah kahvaltıda var..!
BARDAKLAR SAYILI
Tabi pek algılayamadım. Diyorum ki asabi ya,gıcıklık mı yapıyor..En sevimli suratımla,kahvenin parasını vereceğim dedim. Bana dönüp şöyle dedi '' Burası küçük bir otel. Kahve kahvaltıda odaya servis yapılıyor. Başka verecek fazladan fincan yok.'' Nasıl? Bulduğum yere bakınız..Zaten numune bir yer bulmasam şaşarım. Senelerdir seyahat ederim hiç bunu duymamıştım.Öyle absürd geldi ki,içimden çok eğlendim.Tutamadım bir de üzerine '' Burası pek güzel bir yermiş '' dedim. Ama bir yandan da kadına bakıyorum. sabah asabisi ya,hani başka ne yapabilir diye.. ..Ama kahve içmem de lazım.Neyse efendim.. Özetle en yakın kafenin yerini öğrendim tabi.. O da baktı ki ben halen hiç sinirlenmedim,tekrar anlattı..Bardak sayısı odalara ancak yetiyormuş..Peki dedim..halen içimden bunu unutmayacağımı bilerek..
AKREDİTASYON
Sonra yarın ki tören için binbir yeri arayıp akredite olma çalışmaları ile uğraştım. migrostan fotokopi,postaneden faks çektim. bakalım haber verecekler.Sonra minik otele geri döndük.Şimdilik salonda oturup odanın boşalmasını bekliyoruz..Ama ortamı da biraz tarif edeyim..Çünkü aslında bayağı sevdim.Kocaman ceviz bir kütüphane,içinde ansiklopediler var. yanında beyaz bir şömine ve üzerinde altın varaklı bir ayna.Şöminenin yanında ceviz bir konsol üzerinde Limoge biblolar ve duvarda Degas'nın reprodüksiyon tabloları.. hani bir anda eski İstanbul evlerinden birindeyim gibi geldi. sanki misafirliğe gelmişim gibi..Biraz öyle tabi.. Umarım bu misafirlik sorunsuz geçer..Göreceğiz..
EK: Bunu ek yapıyorum..Çünkü hikaye güzelleşiyor..Şimdi Devlet bakanının danışmanını aradım. Öğleden sonra Başbakan ve Devlet bakanının programını sormak için. Danışman belli değil,havalimanından otele geçecekler dedi.. Nerede kalıyorlar dedim..Ne dese beğenirsiniz? Kempinsky..Bizim otelin tam karşısı !! Yani bir otel seçmişim tam seçmişim..Bardakları sayılı ama Başbakana komşu olduk..

13 Kasım 2008 Perşembe

GİDEREK ÇELİŞİYORUM

Bu yazıyı yaklaşık 4 saat süren Avrupa Parlamentosundaki bir konferansın ardından yazıyorum.Konferansın içeriğinden çok abuk ruh halimden bahsedeceğim.4 saat boyunca Türkiye ve Mustafa Kemal Atatürk aleyhine kürsüden konuşan insanları dinledim.Ben daha önce hiç bu tarz bir konferans dinlememiştim.Galiba şoktayım.

YENİ İTHAMLAR

Bunca yıldır Türkiye üzerine yapılan eleştirilerin üzerine yenileri ekleniyor. Türkiyenin AB üyesi olması için tarihiyle geçmişiyle yüzleşmesi gerektiği vurgulanıyor. Tunceli'de yakın tarihe ait hiç duymadığım eleştiriler ardı ardına geliyor. Yeterli bilgim yok;öğrenmemişim gerçekliğini tartamıyorum. habire not alıyorum ama kelimeler diken gibi batıyor. Bir salon dolusu insan seslerini duyurmaya çalışıyor. İnsanlar oturdukları yerden söz alıyor. O ara ;gazetecilerde bir kıpırdanma oluyor.Yanımdakine soruyorum. Konuşan terör örgütünün Avrupa sorumlusu isimlerden biriymiş. Ve adam interpol tarafından Kırmızı Bültenle aranıyormuş !! Düşünün.Halen şaka mı; film mi seyrettim diyorum. Hayır söz konusu şahıs az ötemde söz alıp konuşma yaptı.Ben durumu yine algılayamadım.

UZAY BOYUTU

Üzerine ;arada; gazeteci arkadaşlarla oturuyorduk. Bana dönüp siz konferansın hepsini çekecek misiniz dediler.Ve ben garip bir şekilde (işimiz bu) dedim. Sanki her karesini belgelemem kayıt altına almam gerekir gibi. Oysa daha önce böyle bir cümle kurmaz,böyle ifade etmezdim hiçbir zaman,hiç gereği yoktu..Biraz zaman geçti, bana gülüp -sanki yayınlanacak mı ? dediler. Bu kez de pek umut taşımayan bir ifadeyle suratlarına bakıp (Sizce yayınlanır mı ?) diye sordum.cevabı çoktan belli gibi.Yani hem belgeleme meraklısı hem de yayınlanmaz diyen garip insan modeli çizdim.O zaman sen niye çalışıyorsun demezler mi adama? Ama sonra kim için çalışıyorsun sorusunu soruyor beyni insana.Ve onlara dönüp ben devlet memuruyum diyorsun. Tanrım neler oldu bana? Neyim ben muhabir mi? Nerede objektifliğim? Sonra bu kaplan gibi herşeyi kayıt altına alma merakım nereden çıktı? Ama ülkenin kurucuları yerden yere vuruluyor. Durup dinleyip eve mi gidiliyor? Burada konular yapılan işler bunlar mı? Sanırım öyle.

ÖZGÜRLÜKLER

Aslında sizinle paylaştığım bütün bunlar yaşadığım çelişkilerin dışa vuran saçmalıklarından ibaret.Ben daha önce yurt dışında ülkemin bu derece eleştirildiği bir toplantıda bulunmadım. Kime ne diyeceğimi kendimi nereye oturtacağımı bilemedim. Duyduklarım gördüklerimi kavramakta zorlandım.Eğer interpol tarafından aranan bir adam elini kolunu sallayarak o toplantı senin bu toplantı benim geziyorsa;burası nasıl bir yer? Özgürlükler ülkesi denilen yer burası mı?

Tabi tüm bunların üzerine bir de (hadi hadi haberini görelim) gibi şakalara maruz kaldım.Sonuçta kendi meslektaşlarım açısından sanırım tam anlamıyla devletinin memuru oldum.Ama zaten öyleyim.Tanrım nasıl bir yerdeyim? Ben burada giderek gördüklerime karşı yalnız ve garip hissediyorum...

AVRUPA PARLAMENTOSU
Diğer yandan yarın muhtemelen gazetelerimizde çarşaf çarşaf göreceğimiz bu konferansı onlarca salondan birinde sadece kendilerinin söyleyip kendilerinin dinlediğini söylesem? Yani ben senelerdir okuduğum tüm konferansları sanki bizim Meclis salonu gibi çıkıp konuşuyorlar sanıyordum. Oysa içeride kaç parlamenter dinliyor ona bakmak lazımmış.Yoksa salonu katılımcıların doldurmasından kolay ne var?Avrupa Parlamentosu adeta üniversite kampüsü gibi. kendi parlamento salonları ayrı. Onun dışında derslik gibi konferans salonları var. Bir parlamenterin daveti ile o salonlardan biri ayarlanıp her konuda konferans yapıyor. Durum bu. yani mesele sana konferans salonunu ayarlayacak parlamenter bulmakta. Ne kadar basite indirgedim değil mi? Diyorum ya ben bu işleri anlamıyorum.


.

9 Kasım 2008 Pazar

4 Kasım 2008 Salı

MÜJDE BÖCEĞİ


Herkesin bir uğurlu böceği var mıdır bilmiyorum ama benim var..Öyle çok ansiklopedi falan karıştırıp da bulmadım,aslında o gelip beni buldu.Geçen yıl bir yaz akşamı pencereden girip ayağıma konmuştu.ben de korkmadan geri uçsun diye neredeyse bacağımı pencereden dışarı sarkıtmıştım..O Peygamber Böceği bana geldiğinde artık onu seveceğimi biliyordum..O günden beri de en sevdiğim böcek o..Kimilerine göre Yusufçuk ;kimilerine göre Dragonfly .Benim kulağıma ise İspanyolcası hoş geldi..Libelula..Ne güzel değil mi.?? Hani Pan'ın Labirenti diye bir film vardı.Belki oradan sevdim,kendi labirentlerimin sonundaki naif dünyaya uçmasına izin verim. Kimbilir..Niye anlatıyorum bütün bunları? Kapılarım kapalı yaşıyorum.Halen her olaya Türkiye'den gelmiş gibi bakıyorum.Gelin biraz paylaşayım..
DUYGUSALLIĞA YER VAR MI
Gündemde malum yarın açıklanacak AB ilerleme raporu var.AB bakış açısından son bir yılda yapılanların fotoğrafı gibi adeta.Neyse efendim,rapordan bir gün önce Komisyon üyesi bir toplantıya katıldı. Biz de gittik. Sözün bir yerinde dedi ki Türkiye Ab'nin yedinci büyük ticaret ortağı.AB nin küresel piyasada rekabeti için Türkiye anahtar role sahip. Sonra da ekledi. yarın ilk kez raporda Türkiye ''işleyen bir piyasa ekonomisi'' olarak geçecek.. İşte ben de o anda boş bulundum..yanımdaki Türk gazeteciye dedim ki.. Bu nasıl şey.. Eğer bir ülke AB nin 7 inci ticari büyük ticaret ortağı ise ;sanki lütuf gibi ;ilk kez işleyen pazar ekonomisi olarak yer alacak demek ne kadar büyük bir müjde??Oysa şunu da belirtmeli.Bir ülkenin üye olması için ondan ''işleyen pazar ekonomisine sahip ''olarak bahsetmek gerekiyor. Yani hukuki olarak bir puan cepte anlamına geliyor. Ama benim takıldığım bu değil.Burada kurulan cümlelerdeki kulağıma gelen boşluk..Oysa yanılmışım..O arkadaş bana uzaylı gibi baktı.. Ne demek.Resmi olarak kayıt altına alınıyor..25 yıl önce katırlar Anadol otomobilleri yiyordu gibi laflar..Ben kendimi anlatamadım ve sustum. Duygusal olduğuma karar verdim. Belki de burada durmuyorum hala.. Hala Türkiye'de duruyorum gibi geldi..Buradaki müjdeleri yeterince anlayamadığıma kanaat getirdim.Belki anlamam için bir müjde böceği lazım kimbilir..Onu da inanmayacaksınız dün buldum.
LIBELULA
Dün akşam iş çıkışı banyoya havlu asmak için duvara yapışan askılık almam gerekiyordu. En sonunda bulduğuma sevinerek mağazadaki kasaya yöneldim.Ve orada karşımda duruyordu. Gayet basit plastik bir kaide üzerine konulan Müjde böceği bana bakıyordu.Hatta pille çalışan bu Çin malı böcek alttan yanan değişken ışıkla renkten renge geçiyordu. Fiyatı bir buçuk avroydu.anlayacağınız o kadar kötü bir üretimdi ama bir o kadar da anlamlı bir zamanlamaydı.. Hiç düşünmeden aldım. Eve gelip ışıkları söndürdüm sonra böceğimin önce mavi sonra kırmızı,mor,yeşil,pempeye dönmesini seyrettim. Çok komik ama mutlu oldum.Evimin yeni bir konuğu var artık. Müjde böceğinin evde durması beni mutlu ediyor.Belki kendi labirentimin derinliklerinden ihtiyacım olan ışığı bana geri verir kimbilir..

3 Kasım 2008 Pazartesi

RUTİNİ ANLATIYORUM

Bugünlerde nedense sadece neler yaptığımı arka arkaya eklemekten başka bir şey elimden gelmiyor.Giderek puslu ve sisli olmaya başlayan bir havada tüm günü geçirip akşam da henüz televizyon ve internet bağlatamadığım eve gidiyorum.
29 EKİM
Geçen hafta rutinden bağımsız yaptığım tek şey 29 Ekim resepsiyonuna gitmek oldu.Orada tanıştığım Anvers başkonsolosunun daveti üzerine de ertesi akşam bu sefer Anvers kentindeki resepsiyona katıldım. Özetle iki akşam boyunca döner,su böreği ve yaprak sarma yiyip durdum.Ayrıca birkaç ortamda kendimi tanıtma fırsatı buldum.Tabi Anverse gittim sayılmaz,umarım daha sonra gündüz gözüyle de görürüm.Haftasonu ise 85 sayfalık ilerleme raporunu okuyarak geçti.aslında özetine sahiptim ama hep duyduğumuz bu ilerleme raporu ne menem bir şeymiş diye içten bir merakla masanın başına oturdum. Okudum okudum,içim şişti,okudum.Bir Batılı gözüyle ülkenin nasıl röntgeninin çekildiğini gördüm. Kimi istatistiki bilgilere şaşırdım,kimi taraflı bakış açılarına sinirlendim ama sonuçta bir fikrim oldu.
HAFTASONU GEZMELERİ
Cumartesi günü sabahtan Duygu aradı. Duygu buradaki Vatan gazetesi muhabiri.Hatta yeni bir transferle Sabah'a geçmiş. Buluşup öğle yemeği yedik. Benim için de güzel bir değişiklikti. Lübnan yemekleri yapan bir restaurantta açık büfe ekmekler,salatalar,tabuleler vardı..Duygu kısa bir süre önce ben İstanbul'dayken ;İran'a gitmiş ,bana izlenimlerini anlattı.Ülkemizden kısacık mesafede ne farklı hayatların yaşandığını bir kez daha düşündüm. Sonra ise beni çok önemli bir yerle tanıştırdı. Türk mallarının satıldığı Candan Market!! Bahsini duyuyordum ama ilk kez bu derece büyük olduğunu gördüm. Efendim buradaki meşhur Türk süpermarketine arabayla yanaşıyorsunuz. Sanki et lokantasına yanaşır gibi kapıda valeler bekliyor. (haha) Sonra içeride ne ararsanız var. Yufkadan,kıymaya,ayrandan baklavaya envai çeşit ürün satılıyor. Bu marketin varlığından haberdar olmak iyi oldu. En azından taksiyle bile olsa toplu alışverişler için ideal.Sonra eve gelip raporun başına kurulmuştum ki bu kez de Bahar aradı. Bahar ve Jeremy ile yeklaşık 1 aydır görüşmemiştik. meğer Bahar'ın annesi gelmiş Almanya'dan..Yemek yiyelim dediler. Ben ise rapora başladığımdan yemeği geçip sonrasında birşeyler içmek için onlara katılmayı teklif ettim. Güzel bir sohbet oldu. Önce bir otantik barda bira içip sonra sohbete evlerinde devam ettik. Pazar günüm ise raporum ve çamaşır yıkamakla geçti..Özetle bu kadar..